Pazar gecesi Samsun‘un Canik ilçesinde yaşanan heyelan faciasında üç can daha toprağa düştü.
Dün yazdığım “Tabutlar Ağır” başlıklı köşe yazımda olduğu gibi bugün bir kez daha, yüreğimizdeki aynı acıyla konuyu yeniden gündeme taşıyorum.
Çünkü henüz ne vicdanlar rahat ne de sorumlular tam olarak hesap verdi.
Bir aile yok oldu.
Pırıl pırıl bir aile, benzinliğin oto yıkama bölümünde yok oldu.
Olayın ardından benzinlik sahibi Zeki Gedikli tutuklandı, mesul müdür ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Evet, bir adım atıldı.
Adalet Bakanlığı geniş kapsamlı soruşturma başlattığını duyurdu.
Güzel.
Ancak kamuoyunun sorduğu temel bir soru hâlâ cevapsız: Bu iş sadece benzinlik sahibini hapse atmakla bitecek mi?
Hayır, bitmemeli.
Çünkü asıl mesele yıkılan sadece bir duvar değil, yıllardır örülen denetimsizlik duvarıdır.
Şimdi sormak zorundayım:
- Bu benzinlik bu zemine ruhsatı nasıl aldı?
- “Kaya düşebilir” uyarı levhası yıllardır orada duruyorsa, bu uyarıyı ciddiye alıp müdahale etmeyen kamu görevlileri nerede?
- Kontrol eden, denetleyen, mühür basan hangi kamu görevlileri bugün hala koltuklarında oturuyor?
- Sadece işletmeciye mi sorumluluk yükleyeceğiz, izin verene, göz yumana, ihmali görmezden gelene ne diyeceğiz?
Kamuoyu bu soruların peşinde.
Ben de bir gazeteci olarak bu soruların peşindeyim!…
Kamuoyunun gazını almak için yapıldığı düşüncesine sevk eden “ilk gözaltılar” artık kimseye yetmiyor.
Çünkü bu ülkede insanlar sadece doğal afetlerle değil, ihmal afetiyle de ölüyor.
Adalet Bakanlığı’na düşen, bu dosyanın “birkaç sembolik tutuklamayla” raflara kaldırılmasına izin vermemek.
Gerçek adalet, zincirin son halkasını değil, tüm halkalarını sorgulamakla sağlanır.
Ve bu olayda da böyle olacaktır.
Ve biz buradayız.
Bu olayın takipçisiyiz.
Toplumun vicdanı, çürük bir istinat duvarı gibi çökmeyecek.
Kimin eli varsa bu toprağın altında, onun da adalet önünde yeri olacak.
Öyle olmalı!!!
Yarın görüşmek üzere.
Sevgi ve saygıyla…