Samsun'da Rum eşkiya Rumca bilmiyor

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Refet Bey’in Mustafa Kemal’e önerisi ve ardından Dâhiliye Nezareti’ne Canik Müstakil Sancağı’na mutasarrıf yapılması için Paşa’nın gönderdiği telgraflar sonucunda Hamid Bey, bir İngiliz gambotuyla 29 Mayıs 1919’da Samsun’a geldi. 

KAPANCIZADE HAMİT BEY KİMDİR?
1878 yılı Rodos Adası doğumludur. 1902’de İstanbul Mekteb-i Mülkiye’den mezun oldu. Fransızca, Rumça, İspanyolca ve Bulgarca’ya hâkimdi. Ege Adaları ve Selanik civarında kaymakamlıklarda bulunan Hamit Bey’in ilk mutasarrıflığı 1912’de Tokat’tır. Çanakkale, Kırklareli, Diyarbakır’da da mutasarrıflık görevlerinde bulundu. Birinci Dünya Savaşı sırasında Şark Vilayetlerinde Heyet-i Teftişiye görevinde dikkatleri üzerine çekti. 1918’de ikinci rütbeden ve tebdîlen Osmani nişanı ile taltif edildi. Mustafa Kemal Paşa’nın Canik Mutasarrıflığı için Dâhiliye Nezareti’ne Mayıs 1919’da önermesi üzerine 21 Mayıs 1919’ta bu görevi kabul etti. 27 Mayıs 1919’da İstanbul’dan İngiliz gambotuyla yola çıktı ve 29 Mayıs 1919 günü öğleden sonra Samsun’a ulaştı. 

Hamid Bey

 CANİK MUTASARRIFI HAMİD BEY’İN HATIRATI: SAMSUN’DA İLK GÜNLERİM

Canik Mutasarrıfı Hamid Bey 29 Mayıs 1919 tarihinde görevine başladı.  Hatıratında Samsun’daki ilk gözlemlerini şu cümlelerle nakleder:

“Metropolithane önünde, Rum mekteplerinde sayısız mavi beyaz paçavralar dalgalanıyordu. Geceleri her Rum evinden yükselen Yunan marşı, Venizelos şarkısı kulakları yırtıyordu. Hatta Fransız ve Amerikan torpidolarının limana gelişlerinde ellerinde aynı paçavralarla belediyeye girmişler, vicdanı yakan sözler söylemişler, gösterilerde bulunmuşlar. 

Rumların çoğunlukta bulunduğu köyler mıntıkasına epeyce zamandan beri jandarma ve hükûmet memuru girememiş, tahsilat yapılamamıştı. Hülasa, devlet kudreti her ihtimale karşı muhafaza altında bulundurulan Hükûmet Konağı’na inhisar etmişti. 

Bu acı vaziyet karşısında şaşırıp kalan İslam ahalisi; çeteler teşkil ederek can, mal ve ırzlarının muhafazasını haydutlara bırakmışlardı. Şehir kenarında hiç eksik olmayan çarpışma gürültüsü ve silah patırtısıyla kulaklar artık kardeş olmuştu. 

… Liva Rumlarında cephanesi ile birlikte 3.000 kadar silah vardı. Çeşitli bölgelerde en küçüğü 50 kişiden oluşan 12 kadar çete vardı. Ufak bir çarpışma çıktığında o bölgede bulunan bütün silahlar çeteye verilirmiş. Eşkiyanın herhangi bir harekete karşı sığındıkları Karadağ bölgesi pek arızalıdır. Bunlarla mücadeleye girişmeye daha doğrusu memlekette bir harp açmaya ne kuvvetimiz ne de siyasi vaziyetimiz müsaitti. Onun için müsait zamanı bekleyerek vaziyetin akıllıca ve barış yoluyla ıslahını en doğru yol saydım. 

Daha ilk ziyaretlerinde İngiliz Siyası Mümessili Hurst ile Askeri Mümessiliği Solter asayişsizlikten bahsettiler ve şikâyetlerini Türk çeteler üzerine topladılar. Gerçekten, Türklerin dolaştıkları yerler şehrin civarına inhisar etmekle velveleleri daha fazla olduğu gibi yavuz hırsız vaziyetinde olan Rumların daimi yaygaralarına karşılık Müslümanlar kenara çekilmiş, sessiz sedasız bulunuyorlardı. 

İngilizlere. 

-Sıra Rumlara gelince himayeye kalkışmamaları şartıyla 15 gün içinde Türk çetesi kalmayacağını söyledim. 

Pek büyük bir azim ve katiyetle vaki olan ifadem mümessilleri düşündürdü. Solter, Asayişin tamamen sağlanması için her türlü kolaylığı ifa hatta manevi yardımda bulunacağını söyledi. Hurst da sesini çıkarmadı. İngiliz Askeri Mümessili’ne teşekkür ederek sözünü senet saydığımı, icraatın pek yakında başlanacağını ilave etim. Ertesi günden itibaren faaliyete geçmiş bulunuyordum. 

SAMSUN’UN BÜYÜK ÇETE REİSLERİ: ÇERKES HASAN ve SÜRMENELİ MEHMET 

Türk olarak belli başlı iki çete vardı. Mevcutları, olaylara göre 20 ile 100 arasında değişiyordu. Balıkesirli Çerkes Hasan Çavuş kumandasında bulunan birinci çetenin faaliyet sahası şehir civarı idi. Sürmeneli Mehmet Efendi idaresinde bulunan ikinci çetenin faaliyet sahası şehir civarı idi. Sürmeneli Mehmet Efendi idaresinde bulunun ikinci çete Bafra bölgesinde dolaşıyordu. Bu çeteleri tertip edenleri çağırarak; Zaruret zamanında yaptıkları fedakârlığa teşekkürle beraber bundan sonra hükûmetin asayiş ve inzibat vazifesini kendi vasıtalarıyla görmek, anarşiye nihayet vermek, harice karşı devletin nüfuz ve haysiyetini iade etmek azim ve kararında bulunduğunu, onun için silahlarını terk ederek sığınmalarını, eğer memlekete hizmet arzusunda iseler jandarmaya kaydolunabileceklerini çetelere tebliğini rica ettim. 

Eşkiyalığın faydalarını tatmış olan çeteler bu defa efendilerini dinlemek istemediler. Biraz kuruldular, naz yapmak istediler. Bir hafta kadar sabrettikten sonra ciddi ve kesin bir hareket tertip ettim. Hasan Çavuş birkaç kere sağa sola bocaladıktan ve hayatın pahalı olacağını anladıktan sonra bir gün adamlarıyla gelip teslim oldu.

Sürmeneli de onu takipte gecikmedi.  Dehalet edenlerin çoğunu memleketlerine iade ederek reislerini de 5-6 kişiyi geçmeyen maiyetleriyle jandarmaya aldım. Sürmeneli Mehmet Efendi’den sonradan istifade ettim. Fakat ahlaksız bir herif olan Hasan Çavuş, birkaç hafta sonra yeni bir tecavüzde bulunduğundan silahını alıp eski hesapları da vermek üzere kanunun pençesine teslim ettim. Çete efradının jandarmada kullanılması, Rumların tahrikiyle İngilizlerin mırıldanmalarına mucip olduysa da geçici bir tedbir olduğundan bahisle kendilerini susturdum.

RUMCA BİLEN VALİDEN İLGİNÇ NOT: SAMSUNLU RUM EŞKİYA RUMCA BİLMİYOR!

Türk çetelerinin vücudu bu suretle ortadan kalkınca sıra Rumlara gelmişti. Bir gün İngiliz Subay Solter yanıma gelerek elde edilen başarıyı tebrik ettikten sonra Rum çetelerinin de aynı şartlar altında teslim olmalarının mümkün olup olmadığını sordu. Tereddüt etmeden müspet cevap verdim. Kendisinin, jandarma müfettiş muavini Hamdi Bey ile gidip çetelerle görüşmesi kararlaştırıldı. Ne yazık ki cüret ve cesaretten nasibi olmayan Hamdi Bey kararlaştırılan günde bin dereden su getirerek gitmekten çekindi. Bu yüzden iş biraz gecikti. Nihayet Solter ile bizzat gitmeye karar verdim. Birer ata binerek Dereköyü’nde toplanan eşkıya reislerinin yanına gittik. Herifler genç, dinç, baştan aşağı silahlanmışlardı. İçlerinde bir tek Rumca kelime bilen yoktu. Herkes ana dili olan Türkçeyi konuşuyordu. Bu hâl İngilizin de hayretine mucib oldu. Solter, bir Pontus bayrağı çıkarıp gösterdi. Siyasi eğilimlerini anlamak için öteden beriden ölçtü. Herifler oralarda değillerdi. Savaş esnasında askerden firar dolayısıyla köylerine giremediklerini, hükûmete teslim olmaya hazır bulunduklarını, Türk köyleriyle beraber toplandığı halde silahlarını da terk eyleyeceklerini söylediler, 3 gün de mühlet istediler.

Üç gün geçtiği halde bunlardan hiç kimse görünmedi. Solter’in haberine göre Metropolit Germanos ertesi günü reislerden bazılarını görerek bu hareketlerini kınamış. Bilhassa Pontus gayesiyle isyan halinde bulunduklarını iddia eylememelerine hiddetlenmiş, katiyen teslim olmamalarını ihtar eylemiş. Bunu üzülerek haber veren İngiliz askeri Mümessili, papazın 15 günden fazla Samsun’da kalamayacağını ilave etti.  

Pontus Bayrağı

Samsun’da Rum Eşkiya

KAYNAKÇA:
Halit Eken, Kapancızade Hamit Bey, Yeditepe Yayınları, İstanbul,2008.
Dursun Ali Akbulut, “Hamit Bey’in Samsun Mutasarrıflığı Karşısında Karşılaştığı Problemler”, 19 Mayıs ve Milli Mücadele Samsun Sempozyumu, Samsun 16-20 Mayıs 1994, s. 105-113.

Samsun'da Rum eşkiya Rumca bilmiyor

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi takip edin.