Atatürk ve bilim

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, bilime verdiği önem ile dönemin en dikkat çeken liderlerinden biridir. Bilim, Atatürk’ün düşünce sisteminde önemli bir yer tutar. İnkılâplarını dayandırdığı temel de bilimsel gerekçelerle açıklanmıştır. Toplumsal yaşamın bilim ve akıl ile güvenli hale getirilebileceği temelinde yükselen değerler zinciri geliştirmiştir.

ATATÜRK VE BİLİM

Atatürk, bilimi ve bilimsel düşünceyi temel alan bir liderdir. Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılâpçılık ilkeleri, Türk milletini bilim temelinde çağdaş uygarlık seviyesine ulaştırmayı hedeflemiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin “lâik, çağdaş ve sosyal bir hukuk devleti” olması hedefi de, Atatürk ilke ve inkılâplarının bir yansımasıdır.

Atatürk, bilime verdiği önemi ve bilimsel bakış açısını “şahsına münhasır bir modelle” oluşturmuştur. İlkelerinden inkılâplarına, koyduğu kanunlardan açılmasını sağladığı kurumlara kadar liderlik ettiği her uygulamada kendine has niteliklerden izler vardır. “Çağdaşlaşma”, “bilim” ve “teknoloji” kavramlarını özümsemiştir.

Atatürk’ün bilime yaklaşımı, Türkiye ve Türk toplumlarının varlığı için temel oluşturmuştur. Aklı ve bilimi her şeyin üzerinde tutan Atatürk, birçok insanı ilim öğrenmek üzere Avrupa ülkelerine göndermiştir. Kendisi de bizzat uluslararası bilimsel toplantılara katılmış, birçok bilim adamı ile özel sohbetler gerçekleştirmiştir.

Bilime verdiği önem ile dini değerlerin uyumuna da dikkat eden Atatürk, Allah’ın yaratılış sırlarına ulaşmak için bilime işaret etmiştir. Toplumsal yaşamda kılavuz olarak “ilim” ve “fen” kavramlarını yerleştirmeye özen gösteren Türkiye’nin ebedi liderinin “çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkma” hedefi de, günümüze kadar birçok siyasinin temel düsturu olmuştur.

Bilimsel gerçekler ile dogmalar arasına keskin sınırlar çizen Atatürk, bilimsel gerçeklerle toplumsal gerçekleri bütünleyerek, “milli seciye (karakter)” oluşturmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim, ekonomi ve fikir dünyasını bilimsel ve teknolojik temellere dayandıran Atatürk, ülkenin her alan gelişimi için bilimi esas almıştır.

Mustafa Kemal Atatürk, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş uygarlık dünyasında yer alması ve medeniyet yolunda başarı elde edebilmesi için bilimin topluma yayılmasını istiyordu. Toplumun bütün kurumlarıyla modernleşmesini hedeflemiştir. İnkılâplarında da bilimsel düşünceyi temel almıştır. Bilimi “gerçeğe götüren evrensel bir yol ve yol gösterici” olarak görmüştür.

BİLİM VE TEKNİĞE VERDİĞİ ÖNEM

Atatürk’ün düşünce yapısı, “akılcı bir bilim tabanı” üzerine oturtulmuştur. Her fırsatta fizik, kimya ve diğer tabiat bilimlerini, yani fenni vurgulamıştır. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, “bundan sonraki zaferlerin ilim ve iktisat ile olacağını” ifade etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken açılan her kurum ve hayata geçirilen her uygulama da, bilimsel bir temel ve bilimin yol göstericiliği üzerine inşa edilmiştir.

Yeni devlette yeterli nitelikte personel bulunmuyordu. Bilim, fikir ve ekonomik anlamda “hazır olmayan bir ülke ve toplum” vardı. Teknik eleman, fikir ve bilim adamları yok denecek kadar azdı. Dönemin şartları da kalkınma çabalarını engelliyordu. Bilimi araştıracak ve kullanacak okul, üniversite, akademisyen, öğretmen yoktu. Bilimsel kurumlar yoktu; olsa da mühendis, araştırmacı ve bilim adamı bulmak imkansıza yakındı. Yani eğitim başta olmak üzere her alanda bilimi temel alan her şey eksikti. Her alandaki mücadelede bilim ve teknoloji alanında mücadele etmek ve ilerlemek şarttı.

Atatürk, yeni devletin omuzladığı kadim milleti geleceği taşımak için medeni bir seviyeye çıkarma idealini her fırsatta dile getirmiştir. “Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.”sözleri ile çağdaş olmanın önemine vurgu yapmıştır. Çağdaşlık için de bilimin yok göstericiliğine işaret etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında da temel prensip olarak bilim ve tekniğin esas alındığını ifade etmiştir.

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yeni şartlar içinde bilimsel araştırmaların artmasını telkin etmiş, her ortamda herkesin bilimsel meşguliyetlere yönelmesini istemiştir. Şu sözler, bunun kanıtıdır: “Üç buçuk yıl süren bu mücadeleden sonra bilim bakımından, eğitim bakımından mücadelemize devam edeceğiz. Fabrikacı olacağız, sanatçı olacağız. Bundan sonra anlayışımızı hep buna verelim.” Başka bir konuşmasındaki, “Bilim ve teknik nerede ise oradan alacağız ve herkesin kafasına koyacağız. Bilim ve teknik için kayıt ve şart yoktur.” ifadeleri de, Atatürk’ün bilim ve teknolojiye verdiği öneme atfen kayda değer sözlerdir. Atatürk; bilim ve teknik ile çağdaşlık arasındaki ilişkiyi özümseyerek, çağdaş bir seviyeye ulaşabilmek için bilim ve teknikteki gelişmelerin yakından izlenmesini istemiştir.

TOPLUMSAL KALKINMADA BİLİME VERDİĞİ ÖNEM

Atatürk, bir toplumun kalkınmasında ve ilerlemesinde temel öğe olarak ilim ve fenni göstermiştir. Her açından zorluk içindeki Türk milletine, bilimi rehber edinmelerini telkin etmiş, bilimsel düşünmeyi teşvik etmiştir. “Çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkma” hedefinde bilimi araç olarak göstererek, toplumsal inkılâpların temeline de bilimi yerleştirmiştir.

Dünyaya ve olaylara eleştirel gözle bakmatartışmaistişare ve fikirleri ifade etme özgürlüğüne vurgu yaparak, toplumun ilerlemesinin önünü açmaya çalışmıştır. “En büyük gerçekler ve ilerlemeler, düşüncelerin serbestçe ortaya konması tartışılması ile ortaya çıkar ve yükselir.” sözleri, bu anlamda kayda değerdir.

Hayatın her alanına bilime dayalı gerçeklerin yayılmasını isteyen Atatürk, her fırsatta topluma ve özellikle de gençlere bilime verdiği öneme anlatmıştır. Bilimsel düşünceyi, toplumunun her alanlarına egemen kılmaya çabalamıştır.

Atatürk, hem ülkede hem de toplum içinde bilimsel düşüncenin yayılması için liderlik yapmıştır. İnkılâplarında da bu liderliğin izleri görülebilir. Yeni uygulamaları, bilimsel temellere dayandırmıştır. Faal bir liderlikle, bilimsel düşünceyi hem yönetimde hem eğitimde hem sanayide hem de toplumda hakim kılmak için uğraşmıştır. Bu düşünce sisteminin toplumun kılcal damarlarına yerleşmesi için toplumun gerçekleri ile uyumlu uygulamalar hayata geçirmiştir.

ATATÜRK, BİLİM VE TÜRKÇE

Dil devrimi, toplumda birçok yeniliği beraberinde getirmiştir. Atatürk, bilim ve eğitim dili olarak, bilimsel bir dil olmaya elverişli Türkçeyi seçmiştir. Türkçenin bilim dili olma potansiyelini fark ederek, bilimsel terimleri halkın konuştuğu dil ile özdeşleştirmiştir. Dil devriminin amacı da, Türkçeyi bilim dili olarak güçlendirmektir.

Atatürk, dil ve tarih alanında ilmin verilerine uymak gerektiğini vurgulamıştır. Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin kurulmasını sağlaması, dil ve tarihe verdiği önemi ve bilime saygısını göstermektedir.

Atatürk, toplumdaki bilimsel algıyı değiştirmek için gösterdiği çabalarda yaşadığı olaylar, yeni uygulamalara yol açmıştır. 13 Kasım 1937’de Sivas Lisesi’nde yaşadığı olay, buna örnek olarak verilebilir: Lisede girdiği bir derste kız öğrenci Arapça “hendese” yani “geometri” dersi anlatmaya çalışmaktadır. Tahtada geometri terimlerini Arapça anlatmaya çalışan öğrenci, Arapça terimleri telaffuz etmekte zorlanır. “Çizgi”, “açı” ve “paralel” gibi geometrik terimleri Arapça ifadelerle anlatamaz. Bu durumu fark eden Atatürk, “Arapça terimlerle öğrencilere bilgi verilemez.” uyarısında bulunur. Tahtaya geçen Atatürk, Arapça olarak öğretilen “zaviye, “müselles” ve “dılın” geometrik terimler yerine sırasıyla Türkçe karşılığı olan “açı”, “üçgen” ve “kenar” terimlerini kullanır. Daha sonra Ankara’ya dönen Atatürk, kısa sürede, 44 sayfalık “Geometri Kılavuzu” adlı kitabı hazırlar. Kitap, yazar ismi belirtilmeden aynı yıl içinde basılarak, dağıtılır. Dolmabahçe Sarayı’nda kendi el yazısı ile yazdığı geometri kitabında çok sayıda terim ve sözcüğe Türkçe karşılık vermiştir. Örneğin; artı, eksi, boyut, yüzey, düzey, yatay, dikey, yay, pay, uzay, türev, çap, yarıçap, oran, orantı, ondalık, çember, kesit, teğet, açı, açıortay, yöndeş, üçgen, eşkenar, bölü, çarpı, payda ve varsayı gibi geometri terimler, bu kitapta yer almıştır. Böylece bilim alanlarında Türkçe terimlerin yaygınlaştırmasına öncülük etmiş olur.

BİLİM TEMELLİ UYGULAMALARI VE AÇTIĞI KURUMLAR

Atatürk’ün bilim temelli uygulamaları, dünyadaki gelişmeler ışığında Arapça ile Türkçe arasında tutunmaya çalışan halka yol gösterici niteliktedir. Öğretimin Birleştirilmesi Kanunu’ndan tekke, zaviye ve medreselerin kapatılmasına; harf inkılâbından üniversite reformuna kadar her inkılâp, bilimi yücelten özelliktedir.

Atatürk’ün bilimi esas alan bazı önemli uygulamaları şunlardır; 

  • Çeşitli alanlarda bilimse kurultay ve kongrelere öncülük etmiştir. Bunların en önemlilerinden biri, 16-21 Temmuz 1921 tarihlerinde düzenlenen “Maarif Kongresi”dir. Bu kongreye Muallime ve Muallimler Birliği’nden 180′e yakın eğitimci katılmıştır.
  • 17 Şubat 1923 düzenlenen İzmir İktisat Kongresi, yeni devletin ekonomi programına öncülük etmiştir.
  • Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim-öğretimde bilimselleşmenin temelini atmıştır.
  • İlköğretim zorunlu ve parasız hale getirilmiş; her yaştan vatandaşın Türkçe okuma ve yazma öğretmesi amacıyla “Millet Mektepleri” açmıştır.
  • Teknik ve mesleki eğitimi yaygınlaştırmak için erkek ve kız sanat ve meslek okullarının açılmasını sağlamıştır.
  • Üniversitelere büyük önem vermiş; cumhuriyeti kurduktan sonra yetenekli üniversite öğrencilerini yurtdışına göndermiştir.
  • 1927-1930 yılları arasında yurtdışına gönderilen 500 öğrenci, üniversite reformuna öncülük etmiştir.
  • Atatürk’ün liderliğinde 1933 yılında, yükseköğretimde dönüm noktası olan “üniversite reformu” başlamıştır.
  • Üniversite reformu çerçevesinde 1933 yılında İstanbul Darülfünun kaldırılarak, İstanbul Üniversitesi kurulmuştur.
  • İstanbul Darülfünun bünyesinde akademisyenler tasfiyeye edilerek, Nazi zulmünden kaçan Musevi asıllı profesör ve akademisyenler İstanbul Üniversitesi’nde istihdam edilmiştir.
  • 1933 yılında bilimsel çalışmalar yapılması için Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü’nün kurulmasını sağlamıştır.
  • 1935 yılında yer altı kaynaklarının araştırılması için Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA) ve yer altı kaynaklarının işletilmesi için Etibank’ın kurulmasını sağlamıştır.

BİLİME VERDİĞİ ÖNEMİ GÖSTEREN SÖZLERİ

Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.” ve “Benim manevi mirasım ilim ve akıldır.” Sözleri ile bilime verdiği önemi özetleyen Atatürk, kendisini benimsemek isteyenlerin akıl ve ilmin rehberliğini kabul etmelerini istemiş ve bu kişileri, “manevi mirasçılarım” diye nitelemiştir. Konya’da 20 Mart 1923 tarihinde gençlere ilim ve bilim hakkında bir konuşma yapan Atatürk, dünyadaki keşiflerden ve ilimden yararlanmayı esas almış; ancak bilimin temelini “milletin içinden çıkarmak” gerektiğini ifade etmiştir. Bir milletin saygın bir konumda olması için yalnız ilim ve teknolojide ilerlemenin yeterli olmayacağını vurgulayan Ulu Önder, dünyanın her yerinden ilim öğrenmeyi dikkat çekmiştir.

“İlim ve fen için kayıt ve şart olmadığını” ifade eden Atatürk’ün bilime verdiği önemi anlatan sözlerinden bazıları şunlardır; 

  • “İlim mutlaka cahilliği yener, o halde halkı aydınlatmak lazımdır.”
  • “İlim ve fen nerede ise oradan olacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur.”
  • “Aydın sınıfın halka telkin edeceği idealler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalıdır.”
  • “İlim ve fen almak için Avrupa’ya, Amerika’ya ve her tarafa çocuklarımızı göndermeye mecburuz ve göndereceğiz.”
  • “Türk milletinin yürümekte olduğu medeniyet ve ilerleme yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdir.”
  • "Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol göstericisi ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır.”
  • “İlim, tercüme ile olmaz, inceleme ile olur. İlim ve özellikle sosyal bilimler dalındaki işlerde ben emir vermem. Bu alanda isterim ki beni bilim adamları aydınlatsınlar.”
  • “Benim manevî mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimizi fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir.”
  • “Dünyanın her türlü ilminden, buluşlarından, ilerlemelerinden istifade edelim; ancak unutmayalım ki, asıl temeli kendi içimizden çıkarmak mecburiyetindeyiz.”
  • “Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver (eksen) üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar."
  • “Bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zafer ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus ilim ordusuna sahip değilse, savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olacaktır.”
  • “Mektebin vereceği ilim ve fen sayesindedir ki; Türk milleti, Türk sanatı, iktisadiyati, Türk şiir ve edebiyatı, bütün bedayiiyle inkişaf eder.”
  • “Efendiler, medeniyet yolunda muvaffakiyet yenilenmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, iktisadî hayatta, İlim ve fen sahasında muvaffak olmak için yegâne tekâmül ve terakki yolu budur.”
  • “Türk milletinin yürümekte olduğu terakkî ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdir.”
  • “Milletimizin siyasal ve sosyal hayatında, milletimizin düşünce eğitiminde yol göstericimiz bilim ve teknik olacaktır.”
  • “Bizim akıl, mantık, zeka ile hareket etmek en belirgin özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidirler.”

ÜNİVERSİTELER VE ATATÜRK

Yazımın son bölümünde bilimin üretildiği ana, temel kaynaklardan biri olan Üniversiteler hakkında Atatürk’ün düşüncelerine kısaca değinmek isterim. O, 1933 yılında şöyle demişti: “Üniversite kurmaya verdiğimiz önemi söylemek isterim. Bütün işlerimizde olduğu gibi maarifte ve yeni kurulan Üniversitede radikal tedbirlerle yürümek kati kararımızdır.”

Nitekim aynı yıl Dar-ül-Fünun lağvedilmiş ve yerine İstanbul Üniversitesi adıyla anılan kurum kurulmuştu.
Cumhuriyet döneminde Üniversite Reformu diye anılan bu hareketle, Türk devrimcileri hala skolastiğin ve medresenin izlerini taşıyan eski bir kurumun yerine programları çağdaş bilime ve teknolojiye dayanan bir yeni kurum kurmak istemişlerdi. İlâve edelim ki, yeni Üniversitede programların yenilenmesiyle birlikte, bilim adamları kadrosu da yenilenmiş ve bazı hocalar tensikata (ayıklanmaya) tâbi tutulmuşlardı. Üniversiteden ayrılan bu hocaların yerine de özellikle Almanya’dan gelen, daha doğrusu getirtilen, çoğu Musevi asıllı bilim adamları yerleştirilmişti. Hemen işaret edelim ki bu yabancı bilim adamlarının yeni Türk Üniversitesinin kurulmasında ve ilerlemesinde büyük katkıları olmuştur. Bunlar, bilimsel düşünceyi ve bilimsel yöntemleri Türkiye’ye tanıttıkları gibi çok değerli öğrenciler ve kadrolar da yetiştirmişlerdi. Bu hocaların hizmetlerini burada şükranla yad etmek bir gönül ve insanlık borcudur. Bu konudaki ilginç noktalardan biri de yurdumuza gelen yabancı bilim adamlarına aylık olarak o zamana göre çok yüksek bir meblağ olan, bin liranın verilmiş olmasıydı. Hemen hatırlatalım ki o dönemde bir milletvekili üç yüz lira maaş almaktaydı. Bu da, Atatürk’ün üretken, değerli bilim adamlarına verdiği önemi çok açık şekilde göstermektedir, sanırım.
Profesör Dr. Utkan Kocatürk’ün ‘Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri” adlı eserinden öğrendiğimize göre Atatürk, Üniversite’de ders yılının açılması münasebetiyle kendisine çekilen saygı ve bağlılık telgrafına şu cevabı vermişti: “İstanbul Üniversitesi’nin açılışından çok sevinç duydum. Bu yüksek ilim ocağında kıymetli profesörlerin elinde Türk çocuğunun müstesna zekâ ve eşsiz kabiliyetinin çok büyük gelişmelere erişeceğine eminim.” Yine, Utkan Kocatürk’ün belirttiğine göre, O, 1932 yılında bilim adamlarına ışık tutacak şu sözleri de söylemiştir: “İlim tercümeyle olmaz, tetkikle, yani araştırmayla olur.” Bu ilginç sözlerin yanında Atatürk’ün bilim terimleriyle de ilgilendiğini burada belirtmek istiyoruz. Profesör Dr. Akil Muhtar Özden’in, naklettiğine göre, O, Üniversitelerde ve bilim âleminde kullanılan Arapça terimler hakkında şöyle demiştir: “Söz konusu tâbirler beynelmilel ilim sahasında kolaylıkla ilerlememize mânidir. Fen terimleri o surette yapılmalı ki, mânaları ancak istenilen şeyi ifade edebilsin.”

BİLİM NEDİR?

TDK bilimi şöyle tanımlar: Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilim
“Benim sizden istediğim Türkçe yardım, bazı eski yazılı bilim ve tarih gibi ciddi eserleri bana okumanızdır.” (H. E. Adıvar)

Genel geçerlik ve kesinlik nitelikleri gösteren yöntemli ve dizgesel bilgi
Belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir amaca yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci
Karl Popper’a göre bilim; bilim, içerdiği ifadeler, gözlem raporlarını oluşturan ifadelerle yanlışlanabilecek düşünce sistemlerinin tamamına verilen addır.

Atatürk, öncelikle, bilimin tezlerinin bireylerin keyfinden bağımsız olarak kontrol edilebilme özelliklerinin, onların günlük hayatta en nesnel, en doğru klavuz olarak kabul edilmelerini gerektirdiğini görmüştür. Dikkat edilirse Atatürk “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir.’’ demektedir; “Hayatta tek hakiki mürşit ilimdir fendir.’’ dememektedir.

Buradan, Atatürk’ün bilimin hakikati tamamen bulmuş olduğunu sanmasa bile ona en çok yaklaşabilme potansiyelini içeren bir klavuz olduğunu idrak ettiğini görüyoruz. Bu nedenle Atatürk bilim dışı, yani kontrolüne imkân olmayan tüm diğer yollara sapmayı pek haklı olarak gaflet ve dalalet, yani aymazlık ve sapkınlık olarak nitelendirmiştir. (Samsun öğretmenleriyle yaptığı konuşma, 22 Eylül 1924)

Prof. Dr. Celal Şengör, Atatürk’ü epistemolojik açıdan irdelediği “Dahi Diktatör” adlı kitabında şöyle bir maddeleme yapmış ve bazı örneklerle bunu somutlaştırmıştır:

BİLİMSEL YÖNETİMİN MADDELERİ NELERDİR?

Problemin saptanması (bu genellikle önceki bilgilerimiz, yani gözlemler veya mevcut varsayımlar ışığında yapılır)
Problem çözümü için bir varsayımın uydurulması
Varsayımın çıkarımlarının gözlemle denetlenmesi
Gözlemlerle çelişiyorsa varsayımın terk edilmesi
Genişletilmiş gözlem temeliyle uyumlu yeni bir varsayımın uydurulması
Yeni varsayımın çıkarımlarının gözlemle denetlenmesi
Dördüncü ve sonraki aşamaların sırayla tekrarı
Popper’in sistematize ederek bizlere tanıttığı bu yönteme “eleştirel akılcılık’’ denir.

 Atatürk’ün fen ve bilim konusunda 17 önemli anektodu * Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir.
* Bilim, gerçeği bilmektir.
* Her işin esas hedefine kısa ve kestirme yoldan varmak arzu edilmekle beraber; yolun kabul edilebilir, mantıki ve özellikle ilmi olması şarttır.
* Bizim akıl, mantık, zeka ile hareket etmek en belirgin özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran olaylar bu gerçeğin delilidirler.
* Taassup cahilliğe dayanır. Bundan dolayı taassubu olan cahildir. İlim mutlaka cahilliği yener, o halde halkı aydınlatmak lazımdır.
* Ülkemiz içinde uygar düşüncelerin çağdaş ilerlemelerin bir an yitirmeksizin yayılması ve gelişmesi gerektir. Bunun için bütün bilim ve fen adamlarının bu konuda çalışmayı bir namus borcu bilmesi gerekir.
* Fikirler, zorla ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez!
* Fikirler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır. Aynı şekilde sosyalhayat akıl ve mantıktan uzak, faydasız, zararlı ve birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar.
* Tanrı, dünya üzerinde yarattığı bu kadar nimetleri, insanlar istifade etsin diye yaratmıştır ve azamî derecede faydalanabilmek için de bütün yaratıklardan esirgediği zekâyı, akıllı insanlara vermiştir.
* Akıl ve mantığın çözümleyemeyeceği mesele yoktur.
* İnsan vücudu bir kürsüdür; zeka cevherinin korunduğu yer olan başı, üzerinde taşımak için kurulmuş bir kürsü! Çünkü esas zekadır.
* İnsanların hayatına, faaliyetine egemen olan kuvvet, yaratma icat yeteneğidir.
* Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği hiçbir şeyi düşünemiyorum.
* İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız ilmin ve fennin, yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır.
* Evet; ulusumuzun siyasal, toplumsal yaşamında ulusumuzun düşünce bakımından eğitiminde de kılavuzumuz bilim ve fen olacaktır. Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız.
* İlim, fen ve ihtisas nerede varsa, sanayi nerede varsa, gidip öğrenmeye mecburuz.

Kaynaklarhttps://tr.wikiquote.org/wiki/Mustafa_Kemal_Atat%C3%BCrk/Bilim
https://thegergedan.com/ataturk-ve-bilim/
http://www.kultur.gov.tr/TR-96455/bilim-teknoloji.html
http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-39/bilim-teknoloji-ve-ataturk
http://dergipark.gov.tr/download/article-file/417345
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri – Cilt II

Atatürk ve bilim

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi takip edin.