Hastalık yapıcı patojenler, insan sağlığı için uzun süredir var olan bir sorun. Evrimsel tarihimiz boyunca bize musallat olmuşlardır; ancak günümüzde birçok insan, geçmişte büyük tehdit oluşturan hastalıklara karşı sahip olduğu direnç veya bağışıklığı artık sorgulamamaktadır. 1850 civarına kadar, çocukların en az dörtte biri bir yaşına gelmeden ölüyordu ve bir diğer dörtte biri 15 yaşını göremeden hayatını kaybediyordu. Ölüm nedenleri bu dönemde çeşitli olsa da, ölümlerin en az yarısının enfeksiyonlardan kaynaklandığı ve bu hastalıkların birçoğuna bugün aşıyla karşı koyabildiğimiz tahmin ediliyor.
Tarih boyunca hastalıklarla olan etkileşimimiz genomlarımızda kalıcı izler bıraktı. Bakteri ya da virüs kaynaklı baskılar, genetik çeşitliliğimizi sürekli biçimde şekillendirdi. Ancak türümüzün hikayesi için bu kadar önemli olmalarına rağmen, farklı patojenlerin ne zaman ortaya çıktığı, nasıl ve neden yayıldıkları hâlâ net değil.
Bu bilgi eksikliğini gidermek amacıyla Kopenhag Üniversitesi ve Cambridge Üniversitesi’nden araştırmacılar, Avrasya genelindeki arkeolojik alanlarda bulunan 1.300 tarih öncesi insana ait DNA’yı analiz etti. Diş ve kemiklerden alınan örnekler arasında 37.000 yıl öncesine ait kalıntılar da bulunuyordu.
Araştırma ekibi, 214 bilinen insan patojenine ait DNA’yı tespit etti ve bu verilerle hastalıkların ne zaman ve nerede ortaya çıktığını gösteren bir “hastalık haritası” oluşturdu. Bu harita, hayvanlardan insanlara geçen zoonotik hastalıkların ne zaman ortaya çıktığını da kapsıyordu.
Sonuçlar, hastalıklarla ilişkimizdeki kırılma noktasının yaklaşık 6.500 yıl önce gerçekleştiğini gösteriyor. Bu dönem, insanların evcil hayvanlarla daha yakın yaşamaya başladığı ve aynı zamanda Doğu Avrupa’dan Batı Asya’ya uzanan Pontik Bozkır’dan kuzeybatı Avrupa’ya büyük çaplı göçlerin yaşandığı bir zaman dilimiydi.
IFLScience‘da yer alan habere göre: Çalışmanın baş araştırmacısı, Kopenhag Üniversitesi’nden Profesör Eske Willerslev, “Uzun süredir tarıma geçişin ve hayvanların evcilleştirilmesinin hastalıkların yayılması açısından bir dönüm noktası olduğunu tahmin ediyorduk – şimdi DNA bize bunun en az 6.500 yıl önce gerçekleştiğini gösteriyor,” dedi.
“Bu enfeksiyonlar yalnızca hastalıklara yol açmadı – aynı zamanda nüfus çöküşüne, göçlere ve genetik uyum süreçlerine de katkı sağlamış olabilirler.”
Araştırma, ayrıca veba bakterisi Yersinia pestis’in bilinen en eski genetik izini 5.500 yıl öncesine ait bir örnekte buldu. Bu bakteri, Orta Çağ’da Avrupa’da büyük yıkıma yol açan ve nüfusun dörtte biri ile yarısı arasında ölümle sonuçlanan veba salgınlarından sorumluydu.
Ekip, günümüzde bildiğimiz bazı diğer hastalıklara dair genetik izlere de ulaştı:
- Sıtma (Plasmodium türleri): Yaklaşık 4.200 yıl önce ortaya çıkmış,
- Cüzzam (Mycobacterium leprae): 1.400 yıl önceye dayanıyor,
- Hepatit B virüsü: 9.800 yıl önce görülmüş,
- Difteri (Corynebacterium diphtheriae): 11.100 yıl önce ortaya çıkmış.
Bu çalışma yalnızca hastalıkların ilk ne zaman ortaya çıktığını anlamamıza yardımcı olmakla kalmıyor, aynı zamanda bu hastalıkların nasıl ve neden mutasyona uğradığını anlamamıza da katkı sağlıyor. Bu bilgiler, gelecekte geliştirilecek aşılar için de önemli bir temel oluşturuyor.
Çalışmanın ilk yazarı olan Doçent Dr. Martin Sikora, “Geçmişte ne olduğunu anlarsak, geleceğe daha hazırlıklı olabiliriz. Çünkü yeni ortaya çıkan birçok enfeksiyon hastalığının yine hayvanlardan kaynaklanması bekleniyor,” dedi.
Profesör Willerslev ise şunları ekledi: “Geçmişte başarılı olan mutasyonların yeniden ortaya çıkma ihtimali var. Bu bilgi, mevcut aşıların yeterli olup olmadığını test etmemize ya da yeni mutasyonlara karşı yeni aşıların geliştirilip geliştirilmemesi gerektiğine karar vermemize olanak tanır.”
Çalışma, Nature dergisinde yayımlandı.
diyekonustu.com

