Van Gogh’un ayçiçeklerine duyduğu takıntı
Paris’te 1887 yılında yaptığı dört tabloyla başlayan, ardından 1888’de Arles’e taşındıktan sonra sadece bir haftadan kısa bir sürede yaptığı dört tabloyla devam eden ve 1889’da önceki eserlerinin üçünü tekrar çizmesiyle sonuçlanan toplam 11 tablo, onun bu bitkiye olan takıntısını gösteriyor. En ünlü olanlar 1888’de yaptığı, kendisinin de “bir Marsilyalının iştahla bouillabaisse yemeği gibi” resmettiğini söylediği çalışmalardı. Ancak Van Gogh ayçiçekleri hakkında mektuplarında hiçbir zaman bu çiçeklerin onun için ne anlama geldiğini açıkça belirtmedi.

Bir yandan ayçiçekleri onun için farklı sarı tonlarını denediği bir renk çalışması olabilir. Diğer yandan, bu tablolar aynı zamanda onun birlikte yaşama umudu taşıdığı sanatçı arkadaşı Paul Gauguin için hazırladığı eve asılmak üzere yapılmıştı. Gauguin, Van Gogh’un ayçiçeği tablolarına hayrandı; belki de bu tablolar Van Gogh’un dostluk ve sanatsal kardeşlik umudunu simgeliyordu. Ancak bu umut, tıpkı yaşarken tanınma isteği gibi boşa çıktı. Gauguin, Van Gogh ile sadece iki ay yaşadıktan sonra ayrıldı ve Van Gogh 37 yaşında, eserlerinin çoğu satılmadan hayatını kaybetti.
Ayçiçeklerinin yükselen ünü ve evrensel anlamı
Van Gogh’un ayçiçekleri 20. yüzyıl başlarında Avrupa avangard çevrelerinde büyük ün kazandı. 1920’de yazar Katherine Mansfield, “bir saksı içinde güneşle dolup taşan sarı çiçeklerin” onda yaratıcı bir uyanış başlattığını yazdı. 1923’te eleştirmen Roger Fry, Van Gogh’un Ayçiçeklerini “mutlak zaferlerden biri” olarak tanımladı. Zamanla, Van Gogh’u tarihin en etkili sanatçılarından biri haline getiren bir ikon haline geldiler.

Bugün ise Van Gogh’un 21. yüzyıldaki etkisi, Royal Academy’deki “Kiefer / Van Gogh” sergisiyle gözler önüne seriliyor. Sergide çağdaş sanatçı Anselm Kiefer’in Van Gogh’tan esinlendiği eserlerinde ayçiçekleri yeniden ön planda. Örneğin, Kiefer’in Danaë adlı heykelinde kitaplardan oluşan bir yığının içinden yükselen bir ayçiçeği yer alıyor. Diğer eserlerinde ise insan bedeninden çıkan ayçiçekleri görülüyor. Bunlar, hem Van Gogh’un hem de Kiefer’in sanatında ayçiçeğinin sembolik önemini vurguluyor.
Serginin küratörü Julien Domercq’a göre, Van Gogh için ayçiçeği “güneyin bir simgesidir.” Van Gogh’un Arles’e taşınmasıyla birlikte güneşli Provence bölgesini temsil etmeye başlamıştı. Ancak ayçiçeklerini aynı zamanda klasik Hollanda geleneğinde de resmetmiştir: yukarıya bakan canlı çiçekler, zamanla solup kahverengiye dönen solgun çiçekler… Bu şekilde çiçekler, zamanın geçişi üzerine bir meditasyon aracına dönüşmüştür.
Ayçiçeği: Tarih boyunca sembolizmi
Sanattaki tüm semboller gibi ayçiçeğinin de anlamı tarih içinde gelişmiş ve dönüşmüştür. Van Gogh’tan önce de birçok sanatçı bu çiçekten etkilenmiştir. Anthony van Dyck, Maria van Oosterwyck, William Blake, Oscar Wilde, Dorothea Tanning, Paul Nash ve Allen Ginsberg gibi isimler ayçiçeklerinden ilham almıştır.

Ayçiçeği Avrupa’ya görece geç ulaşmış bir bitkidir. Amerika kıtasına özgü olan bu çiçek, 16. yüzyılda Avrupa’ya getirilmiştir. Güneşi takip eden hareketi (heliotropizm) onu özel kılan en büyük özelliği olmuş, bu da sembolik anlamının temelini oluşturmuştur.
1568’de botanikçi Giacomo Antonio Cortuso, ayçiçeğini Yunan mitolojisinden Clytie adlı karakterle ilişkilendirmiştir. Clytie, güneş tanrısı Apollo’ya âşık olmuş ve onun gökyüzündeki hareketini izlerken sonunda toprağa kök salıp bir heliotropik çiçeğe dönüşmüştür. Böylece ayçiçeği, sanat tarihinde sadık aşıkların sembolüne dönüşmüştür. 17. yüzyıldan itibaren hem romantik bağlılık hem de dini sadakat anlamlarında kullanılmıştır.
Ayçiçeği zamanla sanatın da sembolü haline geldi. 1654’te Hollandalı şair Joost van den Vondel, ayçiçeğini doğanın güzelliğini takip eden sanata benzetmişti. Bu anlayış, Van Dyck’in Ayçiçekli Otoportresinde de kendini gösterir: sanatçı, ayçiçeğine işaret ederek sanki sanatın kendisini temsil ettiğini belirtir. Aynı çiçek, Van Dyck’in kralına duyduğu sadakati de simgeliyor olabilir.
Günümüzde bile politik anlamları taşımaya devam etmektedir. Çinli sanatçı Ai Weiwei’nin 2010 tarihli Ayçiçeği Tohumları adlı çalışması, Mao’nun güneş gibi görüldüğü propaganda posterlerine bir göndermedir.
Van Gogh, Kiefer ve varoluşsal sorgulamalar
Van Gogh’un ayçiçekleri, sadakati temsil eder. O, bu çiçeklerle Gauguin’e duyduğu dostluk, sanata bağlılık ya da dini inançlarını ifade etmek istemiş olabilir. Bir mektubunda ayçiçeklerinin “kırsal bir teşekkür sembolüyle birlikte bir çığlık” olduğunu yazmıştı.

Kiefer ise ayçiçeklerinin yaşam döngüsünü daha karanlık ama aynı zamanda umut verici bir şekilde işler. Ayçiçekleri onun eserlerinde solmuş, kararmış, ama tohumları yere düşerek yeniden doğuşu müjdelemektedir. Kiefer’in ilham aldığı 17. yüzyıl düşünürü Robert Fludd’a göre bitkilerle yıldızlar arasında bir bağlantı vardır. Ayçiçekleri bu inancı sembolize eder şekilde göğe yönelir ya da insan bedeninden doğar.
Bu, Van Gogh’un eserlerinde de hissedilir: onun ayçiçekleri yalnızca çiçek değildir, insanın doğaya, sanata, dostluğa ve sonsuzluğa duyduğu özlemin görsel anlatımıdır.
Ayçiçeklerinin evrensel mesajı
Ayçiçekleri sadakati, aşkı, sanata ve dine bağlılığı, varoluşu ve ölüm-yaşam döngüsünü temsil eder. Van Gogh ve Kiefer gibi sanatçılar aracılığıyla bu sıradan çiçek, insanların daha yüksek değerlere olan özlemini yansıtan evrensel bir sembole dönüşmüştür. Bu yaz güneş yükselirken ve gerçek ayçiçekleri bir kez daha kısa süreliğine ışıkla coşarken, belki de bu sembollerin ardındaki derin anlamı düşünmenin tam zamanıdır.
diyekonustu.com
